Okul....İsmim Şule, almanca
Şule (Schule) okunuşu okul demek. Şule=okul
Adımın bana verdiği bir durumdan dolayı mı, Alzheimer hastası olup, artık öğretemeyen ve öğrenemeyen annem
Dürrüşehvar Ünsal’ın çok iyi bir
matematik öğretmeni olmasından mı bilmiyorum, bir şeyler öğretmeyi hep çok
sevmişimdir, daha doğrusu öğrenilmesi, farkına varılması için rehberlik
etmeye bayılmışımdır.
Öğrenmenin yolunun okul, ders, kurs olmadığını düşünen bir Şule (Schule)’yim aynı
zamanda. Hele hele okul öncesi eğitim kurumlarına okul, anaokulu denmesini hiç
de benimseyemedim.
Öğretmen, ders, kelimelerinin kullanılması ise minicik çocukların sırtına bir yük, sorumluluk
bindiriyor, diye düşünmüşümdür.
Birçok okul öncesi kurumda harflerin,
sayıların öğretilmesini yadırgamışımdır.
Bir
şeyleri ayrıştırararak, kategorize ederek, didaktik öğrenme yoluna da
uzak durmuşumdur, öğrenilenin hayal gücüyle bezenmesi gerektiğine inanmışımdır.
Daha çok küçük yaşta
ayrıştırılıyor renkler, şekiller, doğadaki, yaşamdaki bütünlük çocuklardan
gizleniyor adeta. Adları ile öğrenilmesi isteniyor, kategorilere ayrılıyor.
Oysa yaşam bir bütün, matematik bir bütün, aritmetik, geometri gibi dersler
değil, matematik çok boyutlu, içinde sanat da olabiliyor, tarih de biyoloji de.
Waldorf pedagojisinin kurucusu Dr. Rudolf Steiner, matematik
göremediklerimizi, tutamadıklarımızı somutlaştırıyor demiş.
Matematikte, en çok da okul öncesi eğitimde büyük yer tutan küpler bugünkü
konumuz, ve onların hikayesi..
Bir varmış, iki
yokmuş...
Tek varmış, çok yokmuş...
İşte öyleymiş tahta küplerin oyun hali...Tahtadan
küpler yüzyıllar boyunca çocukların elinde şekillenmişler, desenlenmişler,
farklı farklı kullanılmışlar
.